Herkesin o an söylediği o şey, kendine göre doğru. Onu söylemeye ihtiyacı olduğu için onu söylüyor. Ve söylediği andan itibaren de başka bir süreç açılıyor: yeni bir algı için yer açılıyor eğer talibiyse.
Bektaşilikte, Budizmdeki gibi insanların hayattaki davranışlarına göre bir sonraki hayatta bir hayvan olarak dünyaya geleceği söyleniyor. Tasavvuf da diyor ki, eğer yemeğini paylaşmazsan köpeğe, sağlıksız beslenirsen domuza, güzel sözler söylersen bülbüle benzersin.
Yani hepimiz her an bir hayvanı yaşıyoruz içimizde, bir dengesizlik veya güzellik sembolü olarak.
İşte bu nedenle aynı anda aynı doğrulara sahip olamayabiliriz ama o an ifade bulan da o anki doğrumuzdur: domuzun doğrusu domuza, bülbülün doğrusu bülbüle, köpeğin doğrusu köpeğe. Olur da kişinin vakti gelmiştir ve değişmek ister artık, o zaman konuşmaya dahi gerek olmuyor, ne diyor Yunus Emre dizisinde Taptuk Emre: Vakti geleni bir uyandıran olur elbet, kimine açan çiçek, kimine akan su, kimine dilsiz taş…
Ve yine ekliyor Taptuk Emre: Biz beyana bakarız, almadım dediyse almamıştır.
Çünkü evrensel birliği ve her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğu inancına göre (Tevhid) her kelam Allah’tan gelir ve kul bunu yargılayamaz. Zaten konu ebedi doğruyu bulmak değildir, o anki koşullarda, o anki bilinç, bize o an ne duyurmak istiyorsa onu duyurma hadisesidir. Zihnimizde oluşan yargılar, eleştiriler, doğrucu Davutlar vs hep bizim sınavımız aslında. İşin üzücü tarafı da buradaki paradoks: zihindekine o kadar tutunuyoruz ki sürekli etraftan gelenleri eleştirme yargılama tuzağına düşüveriyoruz (enaniyetle). Şeytan hep dışarıda 🙂
İmam Gazali der ki; Tevhidi şeytanla çalışmayan kâfirdir!
Kendime hatırlatma: sen beyana bak. Söyleneni o an o kişinin doğrusu olarak duy. Yargı eleştiri vs gelirse uyanık ol ve bırak. Derin bir nefes al ve bırak. Duyduğun, inandığınla bir olmayabilir, öylece kabul et. Sev ve birleştir, ayırma kendini. Sev ve birleş. Bu sadece bir an. Gelir, geçer…
Hayat; bu yargıcı, eleştirel, doğruya yanlışa takılan, ben merkezci zihnin yerini özgür ve birleştirici zihne bıraktığı yerde başlayacak.
Henüz gerçek anlamda hayatı yaşayabilmenin ne kadar uzağındayız… Her rengini kucaklayabilerek